Umurumda Değil!

Hayata karşı duruşumun adı 'Umurunda Değil' olmalı, içimden ne geliyorsa yapmalıyım ki mutlu yaşayıp, mutlu öleyim :)

:)

Bir SEN vardın,
Bir de BEN,
Şimdi ise, Bir de O var.
Çok Şaşkınım.

Yarım Evren..

"Size zıt bir düşünce varsa, onunla alay ediyorsunuz.
Sizin fikriniz dışında bir fikir varsa, onu reddediyorsunuz.
Burada yanılıyorsunuz çünkü yarım bir evren yaratıyorsunuz.
Diğer yarınızı reddettiğiniz için kendi yarınızı bile anlayamıyorsunuz.."
Neale Donald Walsch

Mutluluk !

1. Kendini tanı. (Sokrat)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
2. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. (Mevlâna)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan her şey seni düşürür.
3. En yukarda aşk var. (Aziz Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.
4. Dünyayı hayal gücü döndürür. (Albert Einstein)
Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy'nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve "Neden" diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve "Neden olmasın" diye soruyorum
5. Fazla güzellik göz çıkarmaz. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde "Haydi bastır, göster kendini" temposu vardır. Kibir değil, çoşku!
6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır. (Sun Tzu)
Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.
7. Ya yap ya yapma. Denemek yok! (Yoda - Yıldıa Savaşları)
Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.
8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur. (Antoine de St.Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki fokus edebilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.
9. Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiç bir işe yaramaz. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.
10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak... Diğeri herşey mucizeymiş gibi yaşamak. (Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek!

Konfüçyus

“Sağlam karakterli insanlar:
Baktıklarında berrak görürler.
Dinlediklerinde iyi duyarlar.
Görünüşleri sıcaktır.
Davranışları saygı yüklüdür.
Konuşmaları doğrudur.
İşlerini ciddi yaparlar.
Kuşku duyduklarında doğru soru sormasını bilirler.
Öfkelendiklerinde nedenini düşünürler.
Kazandıklarında adaleti düşünürler.”

Mahatma Gandhi

Bildiğini yaşayamıyorsa insan,
yalnızlaşır ve mutsuz olur.
Mutluluk, insanın düşündüğü, söylediği
ve yaptığı şeylerin uyum içinde olduğu andır.

İnsanları sevmenin tek yolu..

İnsanları sevmenin tek yolu vardır
ve o da onları olduğu gibi sevmektir.
Ve güzellik te buradadır:
onları olduğu gibi sevdiğinde onlar değişirler.
Sana göre değil; onlar kendi gerçeklerine göre değişirler.
Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar.
Değişmezler, dönüşürler.
Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler.
Ancak bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu onların kendi doğasına göre olur.
İnsanların doğal olmaları için yardım et,
İnsanlara özgür olmaları için yardım et,
İnsanlara kendileri olmaları için yardım et.
Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma.
Bunlar egonun yöntemleridir.
OSHO

Günaydın dostlar

Zaman kısa,
Ve hayat adil değil,
Bu yüzden sahip çıkın, çaldırmayın!
Emeğinizi...
Enerjinizi...
Zamanınızı...
Gülümsemenizi..
La Edri

MUTLU OLMAK

MUTLU OLMAK isteyenler neler yaparlar, bilir misiniz? Suçlamazlar, aşağılamazlar, eleştirmezler, savaşmazlar ve sevdikleriyle aralarına duvar örmezler. Güzele odaklanırlar ve her şeyde bir güzellik bulurlar. Olumsuzlukları sevdiklerinden bilmezler, kendilerinden bilirler ve sorumluluk alırlar. Sevdiklerinin karşısında olmak yerine yanında dururlar. Duygularına sahip çıkarlar. Susup beklemezler; eylemleriyle, seçimleriyle ve güzel söylemleriyle konuşurlar…
CEM KEÇE

R. Lowell

'İyi ki üzmüşler seni.
İyi ki acıtmışlar canını.
Ve iyi ki bugün olman gereken kişi olmuşsun.
Şimdi, neye üzülüp neye üzülmeyeceğini;
kime değer verip kime değer vermeyeceğini,
kiminle yakın kiminle uzak olacağını biliyorsun.
Bundan daha güzeli yoktur inan bana'

Henri Laborit

“Saldırganlığımızı barındıran en eski beynimiz sürüngenlerinkine benzer, her insanın beyninde uyuyan bir insansı sürüngen vardır. Üzülerek de olsa, günlük yaşamımızda, bu uykunun çok kısa sürdüğünü ve sözcüklerle mantıklı söylemin aldatıcı görünümü altında, edimlerimizle davranışlarımızın çoğuna işte bu kocaman sürüngen beynin yön verdiğini saptamak zorundayız.
Öteden beri, insan insanın kurdudur, denir. Çok iyimser bir yaklaşım bu, çünkü kurt sürüsünde, iki erkeğin saldırganlığı bireysel bir kapışmaya dönüşürse, yere yıkılan kendisini yenene boğazını uzatır; şahdamarı hemen oracıktadır, ama yenen bu damarı hiçbir zaman pençe atıp yırtmaz.
Değer yargılarının yeline kapılan, sürüngen beyni sözcüklerle zıvanadan çıkan insansa gözünü kırpmadan, en küçük bir pişmanlık duymadan öldürür." 

Evrensel Yaşam Enerjisi


"Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
İstediğini giymeyi öğretin.
İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Oğullarınızı iyi yetiştirin.
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Gece yarısı evine dönen kadının “aranmadığını” öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bulunmaz hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerinde kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin...!"

Üzülme!

"Üzülme!
İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı içindir ya da gerçekten olmaması gerektiği içindir.
Her şey sonunda iyi olacaktır. Eğer değilse, daha sonu gelmemiş demektir."

Seni Seviyorum..

Her insan mutlu olamaz...

Her insan mutlu olamaz...
Çünkü gereğinden fazla özler dünü,
Hak ettiğinden fazla ...düşünür yarını,
Ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü...
Her insan mutlu olamaz...
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
Hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri,
Ve asla göremez yanı başındakileri... 
Lev Nikolayeviç Tolstoy

Mutluluğun 5 adımı:

Kendini tanıyacaksın, Kendine inanacaksın, Kendini seveceksin, Kendine değer vereceksin, Kendine yetmeyi bileceksin.

Kardeşine Ablasından küçük bir yazı;

Bazı şeyleri yüz yüze konuşmak, yazmaktan daha zordur. Bu konuşmayı yüz yüze yapamayabilirdim, yapsam bile demek istediklerimi duygularımı tam ifade edemezdim o yüzden yazmaya karar verdim.
Aslında sana söylemek istediğim yazmak istediğim çok şey vardı, ama yazmaya karar verince o kadar karıştılar ki bir sıraya, düzene koyamadım. Biliyorum sana yazmamı çok saçma belki de komik bulacaksın benim ablam hiç büyümeyecek diyeceksin.

Bak şair ne demiş;
“Babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur;

İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.
Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.
Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor.
Uzakta olsa da, bize dokunamasa da…

Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor.
Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık.
Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi. Zaman artık onun zamanı değil ya…
Teknoloji gelişti ya… Her şey değişti ya…

Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,
işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde.
Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.

Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız,
takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz,
korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.

Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık…

Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen,
sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık…
Büyüyorsunuz o zaman işte.

Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.

Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur.”

Sen bizi o kadar güzel sahiplendin ki, o kadar güzel büyüdün ki benim büyümeme izin vermedin resmen. Seni çok seviyorum küçük babam benim… Umarım göz açıp kapayıncaya kadar gidip gelmiş olursun. Hep beraber hayatımızı o kadar hızlı yoluna koyarız ki biz bile şaşırırız =D

Şimdi duygusal konuşmayı bitirdiğimize göre geyik yapabilirim yoksa reklama bile ağlayan ablan iş yerinde ağlamaya başlayacak =D
Son olarak abladan öğütler kısmına geçtik, benim sana öğütleyebileceğim çok bir şey yok gerçi. Tek diyebileceğim; Ne yaşarsan yaşa sadece derin bir nefes al SAKİNLEŞ ve GÜLÜMSE emin ol her şey daha güzel olacak =D

Seni EN seven ablan =D
Ünlü düşünür Jagger’ın da dediği gibi “her zaman istediğini alamazsın.”
Ama “yeterince denersen ihtiyacın olanı alabilirsin”. Asla pes etme!

Cemal Süreyya

SİZİN HİÇ BABANıZ ÖLDÜ MÜ?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

Çünkü herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı..

Herkesin;
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır.
İçinden bir türlü uğurlayamadığı..

Turgut Uyar.

Umut Ne Değildir?- Erich Fromm

Umut, daha büyük bir canlılık, daha büyük bir duyarlılık ve akılcılık sağlamak yönünde gerçekleştirilmek istenen her toplumsal değişimin, belirleyici ögesidir. Ne var ki, umudun doğası çoğu kez yanlış anlaşılmış ve umutla hiçbir ilişkisi olmayan , hatta umudun tam karşıtı olan yaklaşımlarla karıştırılmıştır.

Umut etmek nedir?

Çoğu kişinin sandığı gibi, dileklere ve isteklere sahip olmak mıdır? Böyle olsaydı, daha çok ve daha iyi otomobil isteyen, daha iyi ev, daha çok araç-gereç isteyenler, umutlu insanlar olacaklardı. Ama değiller; bunlar umutlu insan değil, daha çok tüketimde bulunmaya düşkün kişilerdir.

Umudun nesnesi bir şey değil de, daha dolu bir yaşam sürmek, daha büyük bir canlılık içinde bulunmak, o sonsuz sıkıntıdan kurtulmak olduğunda, ya da dinbilimsel açıdan bakarsak günahlardan arınma, ya da siyasal açıdan devrime kavuşmak olduğunda mı gerçek anlamda umut etmiş oluyoruz? Evet, aslında bu türden beklentiler, umut etmek anlamını taşıyabilir, ama beklentilede edilgenlik varsa ve umut, el-etek çekmenin, teslimiyetçiliğin bir bahanesi oluyor, yalnızca bir ideoloji haline gelinceye dek "beklemek" şeklinde kendini gösteriyorsa, umut etmekten söz edilemez.

..

Bazen ne yaparsan yap, bazı şeyleri unutamazsın farklı farklı formatlarda tekrar yaşarsın, tekrar üzülürsün. Bu durumu yaşamamak için yapabileceğin hiçbir şey yoktur, elinden bişey gelmez, kimsenin elinden bişey gelmez. Böyle durumlarda; kitap oku, çikolata ye, yeni müzikler keşfet, geçmişi unut, uyu, çay kahve iç, ve en önemlisi bolca gülümse, kısacası her şeye rağmen mutlu olmaya çalış.. Bir süre sonra gerçekten mutlu olduğuna inanmaya başlayacaktır beynimiz, yeter ki gülümseyelimm..

"Peki"

Geçen gün çok sevdiğim bir çizgi filmi izlerken bir söz dikkatimi çekti; " "Peki" dersin bazen; inandığın için değil, tükendiğin için.". O sekiz yaşındaki çocuk çok haklıydı, bu aralar çokça bunu yapıyorum, acaba diye tam düşünmeye başlayacaktım ki "Peki" dedim kendime.. Anlayacağınız içimden doya doya hiç bir şey yapmak gelmiyor...

Ah Muhsin Ünlü

Çok yazmak istiyorum, türkçem yetmiyor.
Saatlerce yüzmek istiyorum, yaz gelmiyor.
Bir an önce okulu bitirmek istiyorum, hocalar köstek oluyor.
Son ses müzik dinlemek istiyorum, komşular huylanıyor.
Ezberle eğitilmemek istiyorum, sistem karşı çıkıyor.
İstediğim siteye girmek istiyorum, engelleniyor.
Teknolojiyi sevmiyorum, hep karşıma çıkıyor.
Üzülmek istemiyorum, benle inatlaşıyor.
Yaşamak istiyorum, ölüm göz kırpıyor.

Özgür Bırakın Bizleri!

Çekin ellerinizi hayatımdan, hayallerimden!
Özgür bırakın beni, benim olanları!
Ülkemi, askerimi, gazetecimi, aydınımı
Kısacası insanımı, 
Özgür bırakın bizleri!
Haksız suçlamalarla, adalet adı altında adaletsizlikle ezmeyin özgürlüklerimizi!
Çünkü gün gelir sizde ezilirsiniz, kendi yarattığınız düzende!
Hoş işte o zaman Türkiyede adalete karşı tükenen umutlar, belki bi nebze yeşerir tekrar, kimbilir?

Bu ülke elbet bir gün yaşananların hesabını soracak.
Hiç bir zaman yaşananları unutmayacağız ve kimsenin unutmasınada izin vermicez!
Şimdi siz düşünün!
Özgürlüklerimizi kısıtlaştıkça dahada özgürleşen bizlere karşı nasıl direniceksiniz!!

Özdemir Asaf

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.

Yangın Yeri

yaşamak bu yangın yerinde
hergün yeniden ölerek
zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak
yalanla kirlenmiş havada
güçlükle soluk alarak
savunmak gerçeği çoğu kez
yalnızlığını bilerek
korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak
toplanır ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek
kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek
kucaklıyor beni Metin Altıok
aldırma diyor gülerek
yaşamak görevdir yangın yerinde
yaşamak insan kalarak

Ataol Behramoğlu

Diren Gezi Parkı!

Siyasi fikri ne olursa olsun tüm iktidarlar yozlaşmaya meyillidir. AKP de bundan münezzeh (!) değildir.
İktidarlar hesap vermelidir, demokrasi dediğiniz tam olarak bunu gerektirir. AKP ve başbakan tüm kibriyle ve "bu ülke benimdir" tavrıyla yaptığı her işte "istedim oldu" demektedir.
Karşı çıkılan, muhafazakarlık değildir. Zaten AKP nin de muhafazakarlığı temsil edip etmediği tartışılır.
Karşı çıkılan din değildir. Ancak ülkenin kurulu düzeni ve örnek aldığı modern hukuk varken yönetimde gittikçe daha fazla dini referansların vurgulanmasıdır.
Kimse kimseye ahlak öğretme hakkına sahip değildir. Müslüman olduğunu iddia etmek senin diğerlerinden daha ahlaklı olduğunu göstermez.
İstenilen kaos veya darbe değildir. Eylemlere katılanların derdi, kırmak dökmek değildir. İsyan etmektir. Sesini duyurmaktır.
Türkiye bu eylemiyle iktidara bir ders verebilirse bu Türk insanının ilerde en çok gurur duyacağı başarılarından biri olacaktır. Tüm milletler örnek olacaktır.
Karşı çıkılan Recep Tayyip Erdoğan'ın "çılgın" projeleridir.
Karşı çıkılan, dünyanın en kalabalık şehirlerinden birini tamamen değiştirecek milyar dolarlık projelerin oldu bittiyle başlatılmasıdır.
Karşı çıkılan, Recep Tayyip Erdoğan'ın dünyanın en zengin başbakanlarından biri olmasıdır.
Karşı çıkılan, Recep Tayyip Erdoğan'ın kibirli dilidir.
Karşı çıkılan, 5 yıldır haksız yere hapiste tutulan milletvekillerinin olmasıdır.
Karşı çıkılan, AKP'nin kendi iktidarının devamı için gizli uluslararası anlaşmalar yapmasıdır.
Karşı çıkılan, Suriye'ye bu derece ve bu şekilde müdahil olunmasıdır. Ülkenin gereksiz yere bir savaşın parçası yapılmasıdır, bu tavrıyla dış dünyada yalnız kalmasıdır.
Karşı çıkılan, Reyhanlı'da olanlardır.
Karşı çıkılan, dış politikadaki yanlışlıklardır. (Kıbrıs'daki petrol aranması konusu, düşürülen uçak, çuval olayı, Suriye, Avrupa birliği...)
Karşı çıkılan, yeni Osmanlıcı zihniyettir. Beğenmeyenler olabilir ancak biz Cumhuriyetten yanayız.
Karşı çıkılan, din ve mezhep eksenli siyasettir.
Karşı çıkılan, popülist politikalarla ve sadaka kültürüyle oy toplamaktır.
Karşı çıkılan, şark kurnazlığıdır.
Karşı çıkılan, ülkenin en hayati konuları için halkın fikrinin hiçe sayılmasıdır.
Karşı çıkılan, medyanın gazetelerin satın alınmasıdır, sessizliğidir.
Karşı çıkılan, Türkiye'nin dünyada, gazetecilere yapılan baskılarda dünyanın en kötü durumdaki ülkelerinden biri olmasıdır.
Karşı çıkılan, sanat ve kültür denilince sadece yağlı güreş ve mehter marşı anlayan zihniyettir. Heykeltraşa bile akıl vermektir.
Karşı çıkılan, istikrar değildir, despotizmdir.
Karşı çıkılan, gayet sakin bir eyleme polisin yaptığı aşırı şiddetli müdahaledir. Polisin kendi vatandaşından nefret etmesidir.
Karşı çıkılan, her toplumsal eylemde anlamsız yere biber gazı kullanılmasıdır. Polisin hastaneye bile biber gazı atabilecek kadar kendinden geçmesidir.
Karşı çıkılan endüstrileşme ve kalkınma değildir, bu yapılırken doğanın tahrip edilmesidir. 3. havaalanı için ormanların yok edilmesidir, kanal projesinin olağanüstügereksizliğidir.
Karşı çıkılan biat kültürüdür. Sorgulamamaktır. Karşı çıkmak için seçimi beklemeye gerek yoktur. Bu yapılan; Laik,dinci çatışması değildir. AKP ye oy veren CHP ye oy veren çatışması değildir. Başı kapalı başı açık çatışması değildir. Alkolikler müminler çatışması değildir. Devlet hiçbirşeydir, insan ve doğa herşey.

http://tr.wikipedia.org/wiki/2013_Taksim_Gezi_Parkı_protestoları

Türkiye de Kadın!

Türkiye'de bir kadını sokak ortasında dövebilir, hatta öldürebilirsiniz ancak öpemezsiniz. Çünkü duyarlı bir toplumuz. Anlayacağınız Türkiye de kadın olmak zor, hemde çok zor..

!!!

"Şımaracak kimsen olmayınca hayat seni kocaman bir adama çevirir."

Risk - Leo Buscaglia

Gülmek; ”Saf” denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; ”Duygusal” görünme riskini.
Birine yakınlaşmak; ”Kendini kaptırma” riskini,
Duygularını açmak; ”Kendini ortaya koyma” riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;
“Onları başkalarına kaptırma” riskini göze almaktır.
Sevmek; “Karşılık görememe” riskini…
Yaşamak ise; ”Ölme” riskini göze almaktır.
Umutlanmak; “Hayal kırıklığına uğrama” riskini
Çabalamak ise; ”Başarısız olma” riskini göze almaktır…
Ama riskler yaşanmalıdır.
Çünkü hayatımızın en büyük riski, hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir;
Ama Büyüyemez, Sevemez, Değişemez, Hissedemez, Öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
Bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür…

....

Kimbilir aklımızdan neler neler geçiyor ancak giderek rutinleşen hayat bir türlü buna izin vermiyor değil mi? Şimdi sadece ve sadece kendimize dürüst olalım ve kendimizi sorgulayalım. 

Dışarıdan gözüktüğü kadarıyla nasıl birisiyiz buna karşın biz kendimizi nasıl birisi yani gününü nasıl tüketen birisi olarak görüyoruz? Bu sadece bizim özelimiz kimse bilmiyor ve bilmeyecek. Ama memnun değilsek yaşamamımızdan en ufak bir adımı ertelemeden şimdi ya da bundan sonraki ilk anda gerçekleştirelim. 

Şu an aklınızda neler yapabileceğinizle ilgili birşeyler karıncalanmaya başladıysa o hissi yaşıyorsunuz. İşte başarılar bize bu kadar yakın. Yeter ki hevesimizi ve kendimizi kontrol edelim.

Çıkarlar

Herkesin işine yaradığın kadar iyisindir bu hayatta... Fazla söze gerek yok herhalde bu konuyu anlatmak için. Herkes bir şekilde yaşayıp öğrenmiştir, bu acı gerçeği.

Ünlem!

Kocaman bir ünlem işareti olmak gerek bazen, 
Mutlu mutsuz her cümlenin sonunda olmaktansa, nokta gibi.

Hayata karşı bir duruşum olmalı benim.
Bazen sevincin, bazen kızgınlığın
Herhangi bir duygunun ifadesi olmalıyım.
Ruhum olmalı benim.
İnsanlar tanıyınca, hatta bakınca görmeli farkı,
Ruhum olmalı benim anlayacağınız =)

Hiçbir şey gri olmamalı hayatımda,
Rengim, sıcak olmalı benim,
Mesela turuncu olmalı rengim.
Turuncu olmalı hayat.
Turuncu olmalı ruhum!!

Yazmak

Yazmak geliyor bazen insanın içinden, nedensiz sadece düşüncelerini somutlaştırmak istiyo belki de, bilemiyorum. Çok şey geçiyo zihnimden ve çok karışıklar, bir türlü kavrayamıyorum, düzene sıraya bir akışa koyamıyorum. Belki de o yüzden yazmak istiyorum. Düşüncelerimi düzenlemek, sıraya koymak en önemlisi kendimi anlamak, tanımak için yazmak. O an aklından geçen, yakalayabildiğin kadarını düzensiz, sırasız olduğu gibi yazmak. Sonra okumak ve zihnimin işleyişini görmek, kendimi kavramam gerekiyo.
Yazmak belki de insanın kendisini tanımasını, anlamasını sağlayan en eski(farkındayım tartışılır bir konu) ve en etkili yöntemdir. O yüzden sadece yazıyorum bazen! Yazıyorum ki kendimi tanıyayım. Kendimi tanımaya çalışıyorum ki kendimi doğru ifade edeyim, doğru tanıtayım. Zira insan kendini ne kadar az tanırsa, o kadar yanlış  ifade ediyor!
Bu aralar taktım yazmaya neden ki acaba! yazar mı olmak istiyorum yoksa =) yok canım sadece bir şeyler üretmek, paylaşmak istiyorum bence.

Zihin..!

Filleri yetiştirmek için, onları küçükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlar. Tabii ki yavru filin bu zinciri koparabilmesi yada kazığı sökebilmesi imkansızdır.. Küçük fil bir süre bu esaretten kurtulmak için tüm gücüyle çabalar ama sonuç değişmez, özgürlüğüne kavuşamaz ve kabullenir.. Yıllar geçer, fil kocaman olur, güçlenir. Bağlı olduğu kazığın ve zincirlerin onlarca katı güce sahiptir artık. Ancak fil asla bunu denemez.. Çünkü o özgür olamayacağına inanmıştır bir kez.. Artık kırılamayan şey zincir değil, filin inancıdır. Bu duruma “Öğrenilmiş Çaresizlik” deniliyor...! Unutmayın.. kendi zincirlerinizden kurtulabildiğiniz an gerçek özgürlüğü tadarsınız...!

doğru!

Hayat o kadar acımasız ki, bazen doğru olanı yapmak için en çok istediklerimizden vazgeçmemiz gerekir, hayallerimizden bile. Hayallerimiz mi yanlış yoksa doğru bildiklerimiz mi, bilmiyorum. Seçim yapmadan uzun süre bu şekilde yaşayabilirim ama sonsuza kadar değil. Herşeyin farkındayım maalesef, ne kadar zaman geçerse geçsin, sonunda seçim yapmak zorunda bırakılıcam..

Farkındalık

Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum. "Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum: "FARKINDALIK" 
Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin. Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.

Güven

Güvenmek mi? “Ağzında bal olan arının bile, kıçında iğne var.” Sözü gibi çelişiktir. Aslında çok zor bir mimari yapı gibidir birine güvenme. Harcına sevgi, hatta aşk, alışkanlık, bağlılık katılıp ince ince örülür. Sonunda ortaya çıkan şey bazen o kadar sağlam durur ki, dışarıdan hayran kalınabilir. Eğer bu duygu yok olmaya başlarsa, ilişki, beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta gibidir artık. Güvenmek bir nevi teslim olmaktır. Zordur, o nedenle çok değerlidir. “Hiçbir şeye güvenmiyorum” diye bir şeyde yoktur. Keza güven duygusu sarsılınca, ilişkiler bir anda yıkılır, yere düşen bir cam parçası gibi paramparça olur. Güven, insanları birbirine bağlayan, ilişkileri geliştiren en önemli, kuvvetli yapıştırıcıdır.
Güven stoklarımızı tüketmeden yaşamalıyız, yoksa güvensizlik tedavi edilemeyen kronik bir sinsi hastalık gibidir. Kişiyi kendiniz gibi bilmeli, güvene kendinizden başlamalısınız, güven ayrılıp gittiği ruha asla dönmez.

insan

En tehlikeli insan tipi az anlayan çok inanan insan tipidir..

Mazeretler..

"İyi mazeretler bulmayı başaranların, başka şeyler başarabildiği çok nadiren görülür." demiş Benjamin Franklin. Ne de doğru demiş. Bu tarz insanların önemli bir özelliği de  yapmadıkları halde birçok şeyi yapmış gibi göstermeleridir ve daha da kötüsü gerçekten yaptıklarına inanıp cahilce kendilerine güvenmeleridir. Bu yüzdendir ki çevrelerinde gerçekleşen herhangi iyi bir durum onların sayesinde, kötü durumlar ise diğerlerinin yüzündendir ve onların kötü hiç bir şeyle ilgisi yoktur. Siz onlara bu kötü durumla ilgili bir eleştiri yönelttiğiniz zaman kabullenmiş gibi görünsede, içerden hiçde öyle değildir "ben seni anladım"la başlayıp "ama" ile devam eden bir itiraz sürecine girer ve mantıklı bir insan bu tarz insanlara laf anlatmakla uğraşmaktansa, sessiz kalır. Bilir ki bu tarz insanlara laf anlatmak zaman kaybından ileri gitmez. Dilerim kimsenin çevresinde böylesi bir cahil yoktur zira bu tarz insanlara dayanılması çok zordur.

Hiçbir Çocuk Büyümesin!

Ne demiş şair; Babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur. Ben büyüdüm! Zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum, daha yoğun hissediyorum büyüdüğümü…

Kime ve Neye Göre Özgürlük!

Profesörlerin gazetecilerin evlerinin basıldığı, şeref madalyalı subayların terörist ilan edildiği, Nutuk'un suç delili, Garfield'ın şüpheli şahıs olduğu, Hürrem'in savcılığa şikayet edildiği, Yunus Emrenin sansürlendiği, Şeker Portakalı'nın erotik, Fareler ve İnsanlar'ın sakıncalı bulunduğu "özgürlükler ülkesinde" yaşamak, özgürlük adı altında tutsaklıktan başka nedir ki! Bu ülke, herkese değil sadece bazılarına özgürlükler ülkesi. Eğer düşünüyorsan, sorguluyorsan bide düşündüklerin, sorguladıkların bazılarına karşıysa, hele hele bide bu düşünceleri ve sorgulamaları birileriyle paylaşıyorsan SEN özgürlüğü sadece rüyalarında görebilirsin, ta ki bazıları rüyalarına da müdahele etmeyi öğrenene kadar...

Serzeniş

‎Acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir ve onlardan eskiden oldukları gibi davranmalarını istemek, bencil ve nafile bir bekleyişten öte gidemez. Onlar istese bile bu durumu değiştiremezler, o yüzden onları kendi haline bırakın da daha çabuk kabullenip adapte olsunlar yeni hallerine ve daha az acı çeksinler ya da başka bir deyişle daha az hissetsinler acıyı taa içlerin de...

Acımasız Gerçek

“İnsan, denemediği her şeyde yüzde yüz başarısız olur”   François de la Rochefoucauld

OSHO

''Öne geçip geleceğe gitme. Beklentileri bırak. Beklentileri bıraktığında, nasıl yaşayacağını öğrenmişsindir. O zaman meydana gelen her şey seni doyurur-ne olursa olsun. Bir şey için asla hayal kırıklığı hissetmezsin, çünkü her şeyden önce hiç beklemiyordun, o yüzden hüsran imkansızdır. Hüsran beklentinin gölgesidir. Beklenti bırakıldığında, hüsran da kendiliğinden ortadan kalkar...''

Aristoteles/İdeal İnsan Tanımı.

'Kendini boşuna tehlikeye atmaz. Çünkü onu kaygılandıran pek az şey vardır. Ama önemli durumlarda hayatını bile seve seve verir. Bazı şartlarda, yaşamanın anlamı olmadığını da bilir. İnsanlara yardıma koşar, kendisine yardım edildiğindeyse utanır. İyilik yapmak onun için doğal, bağışlamak bir üstünlük belirtisidir.

Sevdiği ve sevmediği ortadadır. İnsanlarla oynamaz. İnsanları ve nesneleri ayırmadığından herkese karşı dürüst davranır, çok açık konuşur. Bazen bu açıklık kabalığa yakındır. Gözünde hiç bir şey fazla büyük olmadığı için, hiç bir şeye karşı da fazla hayranlık duymaz. Ancak dostları çok önemlidir. Onlar için her şeyi göze alır. Garaz ve kin nedir bilmez, olayları unutur, yürek incitecek şeyler üstünde çok durmaz fakat yeri geldiğinde hatırlatır. Konuşmak için can atmaz. Kendisinin övülmesi ya da yerilmesi onu pek ilgilendirmez.

Düşman da olsa, başkaları hakkında kötü konuşmaz, ancak o kişi kendi kendinin düşmanıysa iş değişir. Ağır başlıdır, kendinden emindir, sesi toktur, sözleri ölçülüdür; telaşlı değildir. Hiddetlendiği zaman sözleri ağırdır ve her zaman kullanmaz. Hayatın cilvelerini sükûnetle karşılar, az sayıdaki askerlerini büyük bir savaş stratejisi ile yöneten usta bir general gibi, içinde bulunduğu durumdan elinden geldiğince yararlanır, çözüm üretir ve çıkar.''

Osho/merkezde olmanın tekniği tanık olmadır

Merkezde olmak; bir kişi iki şekilde yaşayabilir: Çeperinden yaşayabilir veya merkezinden yaşayabilir. Çeper egoya aittir ve merkez ise varlığa aittir. Egondan yaşıyorsan her zaman diğeriyle ilişkili olarak yaşıyorsun. Çeper diğeriyle ilgilidir. Her ne yaşıyorsan yaşa hiçbirisi bir eylem değildir, her zaman bir tepkidir; sana yapılmış olan bir şeye karşılık yapıyorsun. Çeperden hiçbir eylem yoktur, hepsi bir tepkidir; merkezinden hiçbir şey gelmez. Bir anlamda sen koşulların kölesisin. Sen hiçbir şey yapmıyorsun; daha çok bunu yapmak zorunda bırakılıyorsun. Merkezden bu durum tamamen değişir. Merkezden eyleme geçmeye başlarsın; ilk kez bir rela-ta olarak değil, kendi doğrularınla var olmaya başlarsın.

Buda bir köyden geçiyor. Bazı insanlar kızgınlar, onun öğretilerinin fazlasıyla karşısındalar. Onu taciz ediyorlar, ona hakaret ediyorlar. Buda sessizce onları dinler ve der ki: "Bitirdiyseniz izin verin de devam edeydim. Bir sonraki köye ulaşmam gerekiyor ve beni bekliyor olacaklar. Eğer zihninizin köşesinde bir şeyler hâlâ varsa, geri dönüp bu yol üzerinden geçerken bitirebilirsiniz."

Onlar da der ki: "Seni taciz ettik, sana hakaret ettik, bize bir şey söylemeyecek misin?" Buda şöyle der: "Asla şu an tepki vermem. Ne yaptığınız sizi ilgilendirir; asla şu an tepki vermem, beni bir şey yapmaya zorlayamazsınız. Beni taciz edebilirsiniz; bu size kalmış. Ben bir köle değilim. Ben özgür bir adam haline geldim. Ben merkezimden hareket ederim, çeperimden değil ve sizin tacizleriniz sadece benim çeperime dokunabilir, merkezime değil. Merkezim dokunulmadan kalır."

Sana merkezine dokunulduğundan değil, bir merkezin olmadığı için dokunuluyor. Sen sadece bir çepersin, çeperle özdeşleşmişsin. Çeper her şey tarafından, gerçekleşen her şey tarafından dokunulmaya mahkûmdur. O senin sınırındır dolayısıyla ne olursa olsun ona dokunacaktır. Ve senin bir merkezin yok. Bir merkezin olduğu anda, o zaman kendinle aranda bir mesafe vardır; çeperinden bir mesafen vardır. Birisi çeperini taciz edebilir ama seni değil. Sen ayrı durabilir, dışında kalabilirsin; kendin ve sen arasında bir mesafe kalır. Çeperin olarak seninle ve merkezin olarak seninle bir mesafe vardır. Ve bu mesafe başka birisi tarafından yok edilemez çünkü hiç kimse senin merkezine sızamaz. Dış dünya sadece senin çeperine dokunabilir.

Bu durumda Buda şöyle diyor: "Artık ben merkezimdeyim. On yıl önce farklı olabilirdi; şayet beni taciz etmiş olsaydınız, o zaman tepki verebilirdim. Ancak artık sadece eylemde bulunuyorum."

Eylem ve tepki arasındaki farkı net bir şekilde anlamalısın. Birisini seni sevdiği için seviyorsun. Buda da seni seviyor, sen onu sevdiğin için değil ama; bu tamamen konu dışıdır. Onu sevmen ya da nefret etmen konu dışıdır; o seni seviyor çünkü bu bir eylem, tepki değil. Eylem senden kaynaklanır ve tepkiyse sana dayatılır. Merkezinde olmak artık eylemde bulunmaya başladın demektir.

Acımasız Gerçek

Zaman hiçbir şeyi düzeltmez, sadece üzerini örter. Sakladığın acılar, bir gün mutlaka ortaya çıkar… Herkes zamanı geri alabilmek ister. Kimi eski güzel günleri tekrar yaşayabilmek için. Kimi yaptığı yanlışları düzeltebilmek için. Kimiyse sadece yaşadığını hissedebilmek için ister bunu… Gelecekten korkanlarsa, zamanı durdurmak ister. Her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler 
Ama kimse şu anın değerini bilenler kadar mutlu değildir. Geçmiş de gelecek de onlarladır… Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir.
Ve her insan, zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir.

babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur..

İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.
Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.

Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor.
Uzakta olsa da, bize dokunamasa da…

Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor.
Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık.
Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi. Zaman artık onun zamanı değil ya…
Teknoloji gelişti ya… Her şey değişti ya…

Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,
işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde.
Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.

Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız,
takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz,
korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.

Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık…

Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen,
sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık…
Büyüyorsunuz o zaman işte.

Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.

Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur